30 Temmuz 2014 Çarşamba

“AH ÜSTADIM AH!”

“Ah Üstadım ah!.. ‘Ruh olmadan madde imarı, körler koğuşunu zînetlendirmekten farksızdır!’ diyordun… Ama İslâmcı geçinen eşek kafalı ve selâmeti düzene yamanmada bulan politikacı gürûhu da dahil, bu dilden anlayan hiçbir devlet adamı çıkmadı… Lâf aramızda, madde imarı filân da olmadı… Ama hepsinin hayatı, dünyanın en beleş mesleği haline getirdikleri işten, gıcır… ‘madde imar’ filân!” (SM, Damlaya Damlaya, sh. 59)

“Madde imarı”… Olmadığı bedahet, şu kadar aç ve yardıma muhtaç insan var, bu kadar işsiz var… AKP’nin madde imarı namına ortaya attıkları ise şovdan ibaret… Her biri birer mutlu cürüm – felix culpa…


Kanal İstanbul projesine başlanamadığı için hesaplanan kottan daha alçakta inşa edilmek zorunda kalınan şu havaalanı projesini alalım ele. Kanal İstanbul’dan çıkartılacak hafriyatın havaalanı sahasına dökülmesiyle, uçakların rahat iniş ve kalkışı için havaalanının kendi çevresine göre yüksekte olması sağlanacaktı. Bu durumun mühendislik-teknik bakımdan doğabilecek mahzurları bir yana, yeni bir şehir kuruluyor deniyor. Oysa İstanbul’a, İstanbul’un bu büyümüş değil semirmiş haline nazaran çakılacak her bir çivi, İstanbul’a ihanetten başka bir şey değil. Şehri biraz daha semirtip, iyice hastalıklı hale sokacaklar. Oysa İstanbul’un nüfusunu artırmaya değil, azaltmaya dair köklü projeler lazım. Köyünden kopup gelmiş milyonlarca insanı tekrar tarlasına, bağına, bahçesine döndürecek, bütün bir sistem değişikliğinin bir parçası olacak yeni politikalar lazım.

Daha dün üçüncü köprü için haklı olarak “cinayet” diyen adam, şimdi aynı şeyi söyleyenlere saldırıyor. İstanbul’u bu kadar obezleştirirseniz, ne üçüncü köprü idare eder, ne de on beşinci köprü. İsterseniz Boğaz’ın üzerini tamamen kapatıp köprü yapın. Şehir o kadar obezleşmiş ki, damarlarda, yani yollardaki en küçük bir aksaklık, bütün bir bedeni esir alıveriyor. Şimdi nereye kadar yol açacaksınız?

İstanbul’un dünya şehri olması için bu kadar obezleşmeye ihtiyacı yok ki. Bir de AKP’li bakan çıkmış konuşuyor, şu kadar turist gelecekmiş de bu kadar para akacakmış da. Bu günkü turizm mantalitesinin İslâm ahlâkına ters olmasını bırakın, cepheden zıt-düşman olduğu ve turizm denen hadisenin fuhuşla atbaşı gittiğini bilmeyen var mı? Hâl böyle olunca, “turizm olacak, şu kadar para gelecek” demenin, “pezevenklik yapıp şu kadar para kazanacağız!” demekten ne farkı var?

Evet, geçtik ruh imarını, madde imarı adı altında talandan başka bir şey yapılmamakta.

RTE’nin kültür birikiminin ne olduğu Ortaköy Camiî’nin açılışında yaptığı konuşmada ortaya çıktı. O piç mimariyi çok güzel bulmuş. Zihniyet bu olunca, adamın Çamlıca Tepesi’ne cami adı altında ehram dikmesinden daha tabiî ne var? Cami silüetli ehram. Adama, “Ayasofya!” diyorsun, “Sultanahmet sabah namazlarında dolsun da!” diye kıvırtıyor. Cemaat yokmuş. Hani açtığı kiliselerde cemaat var da. Tabi Çamlıca Tepesi’nde o kadar çok cemaat var ki, o devasa camiyi yapmak farz oldu artık. Oysa ecdadın yanlış yaptığı şeylerin başında bu camiler gelir. İnsanlar barakalarda yaşarken, camileri böylesi haşmetli yapmak İslâm ahlâkına ters.

Siyaset, sanat, estetik…

Hani merhum Cevat Ülger’in muhataplarını tabi tuttuğu meşhur test, gelenlere iki resim gösterirmiş, biri Selimiye’den bir detay, diğeri de Sen Piyer’den; altlarındaki yazıyı kapatıp sorarmış: “Söyle bakalım, hangisi güzel!” Muhatap, ekseriyetle Sen Piyer’i tercih edermiş. Karamehmetler hükmü basarmış: “Senin işin bitmiş!”… Hani, “parça bütünün habercisidir!” ya… Şimdiki durum da bu, siyasette, sanatta, estetikte… İşi bitmiş ama kendisini âlâda zanneden bir iktidar var.

Adam NATO’yu işbirliğine çağırıyor. Nasıl olur? Güya İslamcı eşek kafalı cevap veriyor: Bizim hasbaya da yakışıyor.

Her sahada aynı esfeli safilin görüntüsü, aynı iğrenç rezillik.

İşte, Üstad’ın haykırışı bu yaşananlar üzerine çok daha ağır hissettiriyor kendisini:

“İslâmı yenileyecek olan nesil, bu ruh ve madde felâketleri Türkiye’sinde son ve som, hepçi ve bütüncü tepki hâlinde zuhur etmekle mükellef…” (SM, İdeolocya ve İhtilâl, sh. 26)

Evet, ya hep ya hiç… Böyle muvazaacı mizaçların, sonu ihanet ve işbirliğine çıkan “karakter”dekilerin yapacağı işler değil bunlar.

A. Bâki AYTEMİZ
ADIMLAR DERGİSİ 17 Haziran 2014 Salı 23:08

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder